Şebnem Ferah'ın Röportajları

Pazar, Ocak 03, 2010

“Eurovision’u reddettim çünkü müzikle bağdaştıramıyorum”



Adı Eurovision adayları arasında geçen Şebnem Ferah yeni albümü “Benim Adım Orman”ı çıkardı


Ormanı canlı bir şey olarak düşün. Onun kadar kocaman duyguların eşlik ettiği bir yaratık. Orman aynı zamanda çok karanlık ve ürkütücü de olabilir. İçinde bir sürü şeyi barındıran bir şey.”
Şebnem Ferah yeni albümünün adı “Benim Adım Orman” hakkında konuşuyor. Bir otelin en üst katındayız. Yüksek tavan, kocaman bir cam cephe var. Boğaz ya da tarihi ada manzaralı falan olmadığı için gecenin karanlığında parlayan ışıklar herhangi bir yer hissi veriyor. Sessiz. “Bıçak Sırtı /
Blade Runner” filminin bir karesi gibi.
“Günlük hayatımıza çok değişken girdi. Anne-babalarımız bu kadar fazla bilgi akışı içinde yaşamıyordu. Sade ve basit hayatları vardı. Biz bu dünyayı hatırlayan son çocuklarız. Ama birtakım alışkanlıklarımız değişiyor” diyor Şebnem Ferah.
Yıllar içinde tarzında hiç değişiklik yapmaması ile bu cümlenin bir ilgisi var mı acaba diye düşünüyorum.



“Yeni Şebnem Ferah albümünde aslında onu tanıyanlar için değişik bir şey yok” diye yazdım. Bu iddiama yanıt vermek ister misin?
Her albümde yeni bir akım yaratmak isteyen, sürprizleri bol olan bir albüm yapmak peşinde olan bir müzisyen değilim. Kendi dinlemeyi sevdiğim gibi yapıyorum. Bildiğim de bu. İyi şarkı yapma gayretim var. Ama hiç fark yok mu? Bence var.

Nerede?
Mesela “Kelimeler Yetse” kadar kişisel değil hiçbir zaman.

“Bankacı olsam da bir şey değişmezdi ”

Şarkıların hayatını anlatmıyor mu?
Anlatıyordur mutlaka. Başkasını bile anlatsa benim gözümden, benim beynimden geçiyor. Kimi zaman kendimin daha ağırlıklı olduğu albümlerim oluyor. Ama bu onlardan değil. Önceliğim güzel şarkılar yapmak. Bir albümün en önemli özelliği yeni bir sound ya da yeni bir söylem değildir. Benim için değil.

Hiç mi yeni bir şey denemezsin?
Belki günün birinde, bilmiyorum. Uzak değilim. Ama ben istediğim, zevk aldığım sürece bu tip albümler devam edecek. Birileri beğenir, birileri beğenmez. Bunu asla kontrol altında tutamazsın. Ama albümde her şeyin yerli yerinde olmasını isterim.

Titizsin...
Öyle derler. Sonradan geliştirdiğim bir şey değil. Ben Kemancı’da çalarken de böyleydim. Bankacı olsaydım da bir şey değişmezdi. Çok düzenli, disiplinli olurdum. Yapı meselesi.

Çoğunlukla aşkı anlatıyorsun. Ve çoğunlukla acılı ve üzgün hikayeler anlatan şarkılar bunlar. Böyle biri misin?
Sanatın herhangi bir dalında sana ilham veren anlar vardır. Ama demek değildir ki sen 7 gün 24 saat öyle yaşıyorsun. Kendimi sürekli üzgün biri olarak tanımlamam. Ve ayrıca “Bugün çok mutluyum” bana şarkı yaptırmıyor. Anlık bir duyguyu abartarak yapıyorsun bu işi. O kadar üzgün olsan zaten bu bunalım demektir ve disiplin gerektiren hiçbir işi yapamazsın. Stüdyoya gireceksin, çalışacaksın falan ama depresyonda olacaksın...

Olmaz mı böyle bir şey?
Bir kere olur, iki kere olur.
Sağlıklı karar alman gereken anlar var.
O noktada yıkılırsın.

“Los Angeles’ta yalnız başıma kendimi harika hissediyorum”

Aşk senin için nedir?
İnsanı çok mutlu eden bir şey. Ama insan en büyük üzüntülerini de bu yüzden yaşayabilir. Hele de duygusal bir yapın varsa. Herkesin hayatta birilerine ihtiyacı var. Ama ben artık yaşım ve yaşadığım tecrübelerden dolayı aşkın beni itip kakamayacağı bir noktadayım. Tecrübeleniyorsun ve daha korunmalı davranıyorsun. Ama bu şarkılara bakarak benim bu konularda ne düşündüğümü anlamaya çalışmak her zaman doğru bir yol değil. Bunlar şarkı neticede. Ben kendimi birebir anlatmak istesem kitap yazarım.

Fırsat buldukça Los Angeles’a gittiğini biliyorum. Ne yapıyorsun orada?
Benim öğrencilik yıllarımda bayılarak dinlediğim grupların merkezi orası. Hâlâ bir gün içinde hayranı olduğum iki grubun konseri olabiliyor Los Angeles’ta. Seneler boyu Heart konserine gitmek istedim. Orada izledim. Zaten gitmeden hangi konser nerede diye bakıp gidiyorum.

Yalnız mı gidiyorsun tatile?
Bu tip tatillere yalnız çıkarım. Ruhsal anlamda kendimi genişletmek istediğim zamanlarda yapıyorum bunu.
n Yalnız başına sokakta yürüyorsun, konsere gidiyorsun. Sıkılmıyor musun?
Harika hissediyorum.

“Eğer anne olacaksam normal bir aile düzenim olmalı”

“Sıradan biri olmanın tadı” gibi bir şey mi?
Bu benim hayattaki tek lüksüm. Turist gibi değilim orada. Kendime bir ev tutuyorum. Oradaki marketten alışveriş yapıyorum. Sinemaya gidiyorum. Bir süreliğine de olsa o havayı solumak iyi geliyor. Daha rahat oluyor insan.

Arkadaşlarını hayatta nereye koyarsın?
Ailemden sonra arkadaşlarım. Çok arkadaşım yok, her gün yeni dostlarım olsun arayışında da değilim. Ama kapatmam da kendimi. Şanslıyım, çok iyi dostlarım var.

Artık evleneyim çocuk yapayım demiyor musun?
Oluyor bazen. Ama bunu için yaşayan biri değilim. Bazen hormonlar çalışıyor. Ona yapacak bir şey yok. Bir dönem bana da oldu. İstedim. Anne olsam iyi olur gibi geldi.

Evlilikten ziyade anne olmak mı ön plandaydı?
Eğer anne olacaksam normal bir aile düzenim olmalı. En azından öyle başlamayı tercih ederim. Sonrasını kimse bilemez. Bazı kadınlar evlenmeye çok düşkün olurlar. Ben onu kağıt üzerinde bir detay olarak görürüm. Sağlam bir beraberlik de evlilikten farklı olmuyor. O beraberlikte çocuk zamanı geldiyse artık o insanlar düşünür
evliliği.


“Bu işte kadın olmak çok zor, önyargı çok”
Kadın olmak zor mu yaptığın işte?
Bizim 16-17 yaşlarındaki halimizi hatırla, bunun üzerine bir kariyer hayaldi o zaman. Şimdi sınırlar yıkıldı. Durum buyken kadın olmak daha da zordu tabii. Önyargı çoktu. Ben hiç hesaplamadım bugünlere geleceğini bu işin. Annem babam da bana anlayış gösterdi. Ben ODTÜ’de ekonomi okurken bıraktım, müzik yapmaya İstanbul’a geldim.

Hiç tereddüt etmedin mi acaba yanlış bir iş mi yapıyorum diye?
Hiç etmedim. Her zaman iyi şarkı söylediğime inandım ve çok çalıştım. İşini iyi yapıyorsan, sana güzel gelen bir yanı varsa, başkalarına da gelecektir.

Şarkını şöyle yap, böyle söyle diyen oluyor mu?
Hayır, müziğe kimse karışamaz. Şirket bile dinlemez önceden. Ama bu özgürlüğü sonra kazandım.


“Memlekette her şey konuşarak hallolacak sanıyoruz”
Türkiye gündemi seni etkiliyor mu hiç?
Etkiliyor. Bu ülkenin vatandaşısın, gündem neyse sen de o havayı soluyorsun. Elinden bir şey gelmiyor, çok üzülüyorsun.

Neye üzülüyorsun?
Ülke olarak çok uzun vakitler düşündüğümüzü söylemedik. Hatta uzun süre düşünmedik. Şimdi herkes her düşündüğünü söylüyor. Başka bir zaman. Ama şu anda da bir dağınıklık var. Pek çok şeyi konuşmak tartışmak için çok geç kaldık. Bunu sıkıntısı var. Birdenbire çözülmüyor konular.

Konuşmak iyi değil mi?
Konuşarak olacak sanıyoruz ama bunun ilacını da içmek lazım. Yine de olumlu. Su yolunu bulacaktır. 2009’da insanların artık kendi dilini konuşabilmesi lazım. Ama bunun için birilerinin ölmesi
mi lazım? Hayır.


“Moda ve trendler beni ilgilendirmiyor”
Şarkı yaparken en önemli kriterin ne?
Şarkını yaparsın, o gün hoşa giden, moda olan şekilde kaydedersin. Sonra o moda bitince şarkı da demode olur. Ben bunları bir kenara bırakırım. Hoşuma gidiyorsa tamamdır. Belki moda-trend eksik kalıyor ama akustik gitarla kaydedilmiş bir şarkı 10 yıl sonra da akustik gitarla kaydedilmiş bir şarkıdır.
Benim giyimim kuşamım da böyle... İspanyol paça pantolon giymeyi seviyorsam giyerim. Önce moda olur, sonra demode olur, sonra geri gelir. Bunlar beni ilgilendirmez.

Modacın var mı?
İlk iki albümde Arzu Kaprol vardı. Ama o zaten benim liseden arkadaşım, Volvox’ta da kısa bir süre çalmıştı. Bir modacıyla tanışmak gibi değildi. Normalde kendi bildiğini okuyan biriyim. Sahne kıyafetlerimi kendim seçerim. Alışveriş yaparken kafamdaki kombinasyonlara göre “Bu buna uyar” falan diye alırım. Zaten prodüksiyonla, sesle, konserde ışıkların ne zaman yanacağıyla, söneceğiyle uğraşmak benim çok daha fazla zamanımı alıyor.

Biraz “kontrol delisi” olma ihtimalin var mı?
Kim, ben mi? Aaa... (Kinayeli bir ses tonu). “Biraz” dediğin için çok kibarsın.


“Şarkı söylemek sonradan öğrenilmez”
Sesine dikkat ediyor musun?
Rock’ı şancılar gibi gırtlağının
konforlu yerinden söylemezsin. Biri düz, diğeri engelli koşu gibi düşün. Rock vokali zordur. Onun için sesime çok iyi bakarım. Hep aynı performansı göstermek için
bunu yapman lazım.

Vokal tekniğin gelişiyor mu zamanla?
Şarkı söylemek sonradan öğrenilecek
bir şey değil. Sesine bakmayı öğrenebilirsin. Ama bazı insan şarkı söyler, bazısı söyleyemez. Bazı futbolcu topa vurur,
bazısı vuramaz. Bunun gibi bir şey.

Turnede hayat nasıl oluyor?
10 sene önce konserden sonra mutlaka bir yerlere eğlenmeye gidiyorduk. Şimdi tıpış tıpış otele gidip, mümkünse sauna ya da havuza girip günün yorgunluğunu atıyorum. Ertesi güne taze başlamak istiyorum. Buna mecburum.

Yeme-içmene dikkat ediyor musun? Diyetisyenin, fitness hocan var mı?
Yok canım. Ne diyetisyeni, ne hocası. Kendim sağlıklı beslenirim. Abur cubur yemem zaten. Yemek yapmayı da seviyorum. Sebze de yaparım, et de. Yemek ayıran biri değilim. Her şeyi yiyebiliyorum. En iğrenç görünen şeyleri bile.



“Planlarım arasında Eurovision yok”
Eurovision’a katılman için sana teklif getirildi mi?
Evet.

Kabul etmedin mi?
Etmedim. Ama yanlış anlaşılmasını istemem. Şöyle anlatayım. İşin içinde bir yarışma var ve bu bana ters geliyor. Müzikal bir yarışma da değil. Şov programı gibi bir şey. Ben çok planlar, projeler yapan biri değilim ama şu kesin ki planlarım arasında Eurovision yok. Aslında bir taraftan insanda sorumluluk duygusu da oluyor, “Acaba bunu yapmalı mıyım?” diye.
Öte yandan sevdiğin bir şey olmalı diye düşünüyorsun. Ve Eurovision benim bir türlü sevemediğim bir fikir. Müzikle bağdaştıramadığım bir şey. Nedeni bu.

MEHMET TEZ - MİLLİYET

KAYNAK: http://www.milliyet.com.tr/Cumartesi/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=cumartesi&KategoriID=25&ArticleID=1180812&Date=02.01.2010&b=Trendlerin%20%20degil,%20iyi%20%20sarkilarin%20pesindeyim

Etiketler: ,

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home