Şebnem Ferah'ın Röportajları

Pazartesi, Aralık 28, 2009

Benim Adım Orman Albümü İlk Röportajı “Ormandaki Zehirli Sarmaşık”

Kaç kişinin albümünü tekrar tekrar dinlediğini bir düşün… Onlarca şarkıyı eskitemediğin, hala dinledikçe içinde bir yerlerde ’sen’in olduğun ya da büyüsen de içindeki çocuğu yanında taşıdığını yüzüne çarpan albümlerdir Şebnem Ferah’ın albümleri. Çizilmesinden korkulan CD’lerin arasındadır hep… ‘Can Kırıkları’nın üzerinden tam 4,5 yılın geçtiğine de bu yüzden inanamadık işte. ‘Benim Adım Orman’ adlı albüm karşımıza çıktığı anda fark ettik geçen sürenin uzunluğunu. Şebnem Ferah’ın 6. albümü bu. Geçmiş 5 albümün hayatımızda bu kadar geniş yer etmesi, yeni albüm için şimdiden heyecanlandırıyor bizi. Kim bilir daha kaç yıl bizimle olacak…Yeni yolculuğun başladığı noktada Şebnem Ferah’la yüz yüzeyiz. Belki de sonrasında çok yüzeysel gelecek sorularımızı yöneltiyoruz ona. O da bazı soruları ”Sonradan değişebilir ama!” uyarısıyla cevaplıyor. Karşılıklı olarak neden böyle bir düşünce içine girmiş olduğumuzu anlamışsındır sanırım. Çünkü biliyoruz ki onun için de bizler için de şarkılar bir süre sonra anlam ve boyut değiştirecek…
Cosmogirl: Albümü dinlediğimde diğer albümlerden daha sakin bir albümle karşılaştığımı düşündüm. Eski albümlerdeki sert çıkışlar, çığlıklar ve haykırışlar yok bu albümde. Bu değişimin nedeni nedir?
Şebnem Ferah: Belki daha yeni dinlemeye başladığın için fark etmemişsindir, hepsinden bu albümde de var, sadece ‘Can Kırıkları’ albümüne oranla daha az galiba. Bu tip şeyleri şarkılar gerektirdiğinde yapıyorum. Bu albümde de ‘Benim Adım Orman’, ‘Mahalle’, ‘Serapmış’ gibi şarkılarda var.
CG: ‘Can Kırıkları’ adlı albümde ‘Hoşça kal” demiştin. ‘Benim Adım Orman’ ise ‘Merhaba’ adlı parçayla karşılıyor bizi. Gerçekçilik üzerine yazılmış bir parça. İnsanın olduğu gibi davranması ne kadar önemli senin için?
Ş.F.: Çok önemli. İnsanın olduğundan farklı davranması ya da davrandığından farklı olması günün sonunda en çok kendine zarar vermesine neden olur diye düşünüyorum.
C.G: Her konuda olduğu gibi davranmayı becerebiliyor mu Şebnem Ferah? Ya da hangi konularda olduğu gibi olmak istiyor.
Ş.F.: Ayağınızın yere basmaya başladığı andan itibaren, özellikle de başkalarına dair bazı sorumluluklar edinmeye başlamanızla birlikte insan her koşulda tam da içinden geldiği gibi davranamayabiliyor, bazen şartlar insanı çok aşıyor. İşte bu şartları mümkün olduğunca azaltmaya çalışıyorum. Sevmeden, istemeden pek bir şey yapmıyorum demem yanlış olmaz.
CG: Albüme ismini veren ‘Benim Adım Orman’ gerçekten zehir gibi sözlere sahip. Ne zaman, nerede, hangi ruh haliyle yazıldığını çok merak ediyorum…
Ş.F.: Çok teşekkür ederim. O şarkının bestelenecek hale gelecek kadar birikmesi açısından uzun bir geçmişi ama bestelenmesi açısından kısa bir süresi var. Hayatı bütün sertliğine rağmen geldiği gibi karşılamaya, her haliyle karşılama istekli ve hazır bir ruh haliyle, tek olmadığımı da bilerek, tek olmamanın verdiği güven duygusuna benzeyen bir duyguyla ama tam olarak da sadece o şekilde ifade edemeyeceğim duygular bütünüyle yazmaya çalıştığım bir parça.
CG: ‘İstiklal Caddesi Kadar’ adlı parçadan biraz bahsedebilir misin? Vazgeçemediğin yerlerden biri gibi orası…
Ş.F.: İstiklal Caddesi benim İstanbul’da en sevdiğim yerlerdendir. Hem çok güzel anılarım vardır hem de bence dünyanın da en güzel yerlerinden biri. Mesela uzunca bir süre yurt dışında kalmışsam, döndüğümde orada bir yürüyüş yapmadan İstanbul’a, evime dönmüş gibi hissetmem. Beni çok heyecanlandıran bir yeri, beni çok heyecanlandıran başka duygularla birleştirdiğim bir şarkıdır bu. Oraya henüz hiç gitmemiş biri bile dinlerken İstiklal Caddesi’ne ait detaylar bulabilsin istedik ve bunu hayal ederek düzenledik.
CG: ‘Eski’ adlı parçanda eskise de değerlenen birinden bahsediyorsun. Hayatında kaç tane böyle hissettiren kişi oldu?
Ş.F.: Ben, yaş aldığı ya da neler neler yaşadığı halde, hayata karşı üretken tavrını sürdürebilen insanların tamamına hayranım. Böyle insanlara bazen sokakta bir bankta otururken de rastlayabilirsiniz. Bazen de yıllar geçmesine rağmen yazdıklarını, çizdiklerini, yaptıklarını, söylediklerini takip ettiğimiz kimselerdir onlar. Her cümlelerinden bilgelik akar, tek bir boş cümle sarf etmezler, dinleyebildiğim kadar dinlemek isterim, ne anlatırlarsa anlatsınlar… Sıklıkla karşılaşılan bir durum olmasa da, hayatı güzelleştirecek kadar ya da anlamlandıracak kadar çok olduğunu düşünüyorum.
CG: ‘Mahalle’ adlı parçada da aşk acısı çeken birinin bu acıyı çekerken başkalarına zarar vermesine değiniliyor. Bu bana aşk konusundaki kısır döngüyü hatırlattı yine. Biri birini üzer, o da başkasını… İstemeden de olsa bu döngüye girdiğin oldu mu hiç?
Ş.F.: Tecrübesiz olduğum zamanlarda mutlaka, istemeden de olsa olmuştur ama yakın zamanlarda pek olmadı, bir ilişki bitince onun tortularının sistemimden atılmasına kadar başka yeni bir şey yaşamaya hazır olamıyorum ben zaten.
CG: Aşk acısı çeken birinin başkalarına ya da acıyı çektirene yaklaşmadan yeniden güçlenmesi ne kadar olası sence?
Ş.F.: Bunlar herkese göre değişecek şeylerdir herhalde ve ben de pek uzman sayılmam.
CG: ‘İnsanlık’ı dinlediğim anda ana haberlerin ardından mutlaka çalınması gereken bir şarkı olduğunu düşündüm…
Ş.F.: Gerçekten üzülüyorum. Çocuğum olsa nasıl güvenip hayata teslim ederim, bizim kuşağımızın çocukları neler yaşayacaklar bilmiyorum. Ne zaman bu kadar hoşgörüsüz, bu kadar bencil, bu kadar farklı olanı tümden reddeden bir hale geldik; inanın ben de şaşırıyorum. Ne zaman bilginin yerine delik deşik fikirleri ve önyargıları yerleştirdik, şaşkınlıkla izliyorum. Ve bütün bunların en vahim sonuçlarına, insan hayatının değersizliğine, ölümlere ne zaman bu kadar alıştık onu da anlamıyorum.
CG: ‘Uçurtma’da ”Ben en güzel şarkımı henüz yazmadım” diyorsun… Bugüne dek yazdıkların arasında sana en güzel geleni hangisi?
Ş.F.: Ben bu sözü bugüne kadarki tüm geçmişimi kastederek söylüyorum. Güzel bir şeyler yapabilmişsem bundan ince bir zevk almak tatlı bir duygudur ama ileriye dair umutlu, istekli olmamı kolaylaştırıyor böyle düşünmek. Yani yaptıklarıma değil de, yapacaklarıma konsantre olmayı tercih ediyorum. Geçmişte yaptığım her şarkıyı da seviyorum. Artık sayıları çok oldu, aralarından bir tanesini seçmek gerçekten zor.
CG: Albümdeki ‘eski’ adlı parça ‘Eski-2’ adıyla en son parça olarak da karşımıza çıkıyor. Çok bir fark yok gibi geldi…
Ş.F.: Düzenlemeleri farklı, her iki halini de hem ben hem de arkadaşlarım çok sevdik ve ikisini de koymaya karar verdik.
CG: Özellikle son iki albümünün adını yadırgayanlar, bu konuda hayal kırıklığı yaşayanlar çok. Ne dersin?
Ş.F.: Bir şeyleri insanların beğenisine sunduğunuz zaman beğenilmesi ne kadar ihtimaller dahilindeyse, beğenilmemesi de o kadar ihtimaller dahilindedir. Bu çok olağan bir şey. Yine de sunduğumuz şeyin sadece albüm isminden ibaret olmadığını bilmek beni her koşulda rahatlatıyor.
CG: Albüm isminin yanı sıra albüm kapağı tasarımı da şaşırttı herkesi bu kez. Kime ait tasarım?
Ş.F.: Yıllardır aynı arkadaşlarımla, Hale ve Hakan Utangaç ile çalışırız tasarım için. Bu albümde de kartonetin sanat yönetmenliğini Hale yaptı. Dediğim gibi bunlar herkesin algısına göre farklılık gösterebilecek konulardır, biz kartonetin içerikle gayet uyumlu olduğunu düşünüyoruz.
CG: Bu albümü diğer 5 albümün ile kıyasladığında ne gibi farklılıklar gözüne çarpıyor?
Ş.F.: İnan bu tür sorulara ancak albümün üzerinden biraz zaman geçince daha gerçekçi yanıtlar verebiliyorum. Diğer 5 albüm de birbirinden farklı, hangisine göre değerlendirebilirim ki… Bizler açısından küçücük olan farklılıklar bazen ilk etapta büyük farklar gibi gelebiliyor dinleyici arkadaşlarımıza, o detayların bize nasıl geldiği ise 6 aydır o şarkıların iç organlarıyla uğraşıyor olmamızla ilgili.
CG: Söz ve müziklerin çoğu sana ait. Senin için albümdeki en özel parça hangisi?
Ş.F.: Söz ve müzikleri her zaman kendim yapmayı tercih ediyorum, daha doğrusu böylesinden daha çok zevk alıyorum diyelim. Şu an için hepsinin farklı farklı sevdiğim yönleri var ama konserlerde çalmaya başlayınca bazıları daha farklı anlamlar edinecektir benim açımdan da.
CG: 4,5 yıl ara verdin yeni albüm için. Neler değişti bu kadının içinde?Ş.F.: Bu süreye ara diyebilir miyiz bilmiyorum. O süre içinde bir sürü konser, bir sürü turne üstelik bir de konser albümü ve DVD vardı. Yani hep müzikle geçti. Bu arada her zaman yaptığım gibi yeni şeyler de depolamaya başlamıştım. İçimde bir sürü şey değişmiştir, daha çok deneyim kazandım, daha serinkanlıyım, hayattan zevk almaya daha çok çabalayan biri oldum galiba.
CG: Yıllardır değişmeyen bir ekiple birliktesin. Ozan Tügen, Metin Türkcan, Buket Doran, Akyan İlkan da en az senin kadar dikkatimizi çekiyor sahnede. Onlarla olan iletişiminden biraz bahsedebilir misin?
Ş.F.: Biz her şeyden önce birbirini çok seven ve sayan insanlarız. Bu zaten dışardan da fark ediliyordur artık diye düşünüyorum. Uzun yıllardır bir arada olmanın getirdiği rahatlık, iletişimle ilgili de çok daha tatmin edici sonuçları beraberinde getiriyor. Birlikte müzik yapmayı da çok seviyoruz, birlikte başka şeyler tecrübe etmeyi de… Bazılarımızın çocukları bile oldu düşünsenize! Hayata dair müteşekkirliğimin en önemli bölümlerinden biridir onların varlığı…
CG: Bugüne dek ekipçe yaptığınız en uçuk, en keyifli şeyler nedir?
Ş.F.: Artık pek uçuk şeyler yapmıyoruz, hatta eskiden de pek yapmazdık sanırım. Disiplinli bir ekibizdir, bu her şeyden önce gelir. Ama böyle anlatınca da akla sıkıcı insanlar olduğumuz gelmesin. 5 dakika yanımızda dursan özellikle Ozan sayesinde yanakların uyuşacak kadar çok güleceğin bir şeyler de olacağını garanti edebilirim sanırım.
CG: Albümün ‘Teşekkür’ yazısını hep beraber yazmışsınız. Solo albüm yapan biri için az rastlanır bir örnek…
Ş.F.: ‘Can Kırıkları’ için de böyle yapmıştık. Stüdyo sürecinde benimle birlikte hepimizin öncelikleri değişiyor, ailelerimizi daha az görebiliyoruz, arkadaşlarımıza zaman ayırmakta zorlanabiliyoruz, bütün bu süreçte her birimizin moralli ve verimli olmasına yardımcı olan, ya da ilham veren farklı kişiler olabiliyor. Ben de bunları dinleyici arkadaşlarımızla paylaşmayı seviyorum çünkü bütün o süreci tek başıma yaşamıyorum. Tek başıma geçirdiğim süreç stüdyodan da önce, evde çalıştığım süreç.
CG: Albüm çıkmadan önce Esen Shop’ta ön sipariş gerçekleştirildi. İmzalı albüm için kuyruğa girdi herkes. İmza alamayanlar ve fırsatı kaçıranlar bu limiti merak ediyorlar sanırım. Kaç kişi ön siparişle imzalı albüm alma hakkını elde etti?
Ş.F.: Ben 1500 adet CD kapaği imzaladım! Arada 5-10 tanesi çöpe gitti çünkü bazılarını yazarken kolumun ve parmaklarımın ağrısından ya da kalem bittiğinden yanlış yazdım. DVD’yi çıkarırken de böyle yapmıştık, limited edition gibi düşünebilirsin.
CG: Konser takvimin belli mi? İlk konserin ne zaman olacak?
Ş.F.: Evet belli, ilk konser 9 Ocak’ta, İstanbul’da, Bostancı Gösterici Merkezi’nde. Gerçekten çok heyecanlıyım, yeniden konserlere başlamak için, hep birlikte güzel vakit geçirebilmek için…
Röportaj: Çiğdem YakarCosmogirl 2010 ocak sayısından alıntıdır
Kaynak: http://www.sebokolik.com/basin/benim-adim-orman-albumu-ilk-roportaji-ormandaki-zehirli-sarmasik/

Etiketler: ,

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home