Şebnem Ferah'ın Röportajları

Pazar, Ocak 03, 2010

Bir yanım çocuk kaldı

Benim Adım Orman adlı altıncı stüdyo albümünü yayınlayan Şebnem Ferah ile büyümek, bitmeyen 13 yaş, 2009'un bıraktığı izler, ülke gündemi ve değişim üzerine





BÜYÜMEK ASLINDA BÖYLE BİR ŞEY

Şebnem Ferah'la röportaj yapmayı seviyorum. Önce mesleki avantajından başlayayım. Kurduğu cümleler o kadar başı sonu belli, net ve detaylı ki, yazıya dökme aşamasında neredeyse sıfır düzeltme gerektiriyor. Ne dediğini, onu niye ve nasıl demesi gerektiğini iyi biliyor. Kimilerine göre bu fazla kalıplı, köşeli bulunabilir. Ben onu da seviyorum. Ağzından tonlarca garip gurup kelime çıkan insanlar arasında birileri böyle kalmayı başarabiliyor diye. Sonra Şebnem Ferah hakiki bir insan. Ağzı ayrı, gözleri ayrı konuşanlardan değil. Elbet vardır terslikleri, solundan kalktığı günler. Fakat çeşitli vesilelerle onda bir 'eski zaman kibarlığı' olduğuna şahit olmuşumdur. Düşünceli ve iyi kalpli biri olduğunu anlarsınız. Bunlar övgü bombardımanı gibi gelebilir ama değil. Şebnem Ferah'ı biraz olsun tanıdıkça sadece çok yetenekli ve disiplinli bir müzisyen olmasının onu bugünlere getirmediğini anlayabilirsiniz. Eğer bu karakterde biri olmasaydı aynı konumda olmayabilirdi. Ya da olurdu da bu kadar sevilmezdi. (Hayranlarının seslenişiyle) 'Şebo' sevgisinin ne boyutta olduğunu anlatmak için şöyle diyeyim; niyeti olsa o kitleden bir tarikat kurdurabilir Ferah. O derece. Fan kitlesi içinde yer almayanlar da ona karşı en azından saygı duyar. Ferah da onları hiç 'aldatmaz.' Ne müzikal anlamda, ne de hal tavırlarıyla. Dinledikçe güzelleşen altıncı albümü Benim Adım Orman (Pasaj Müzik) ile tarzını bozmadan ilerlemeye devam ediyor ünlü müzisyen. Can Kırıkları'ndan beri geçirdiği dönemden bahsederken, "Çok tecrübelendim," diyor. Bu tecrübenin sadece dört buçuk yılla sınırlı olmadığını da ekliyor. Yıllar içinde biriktirdiklerinin ne manaya geldiğini daha iyi kavrayabildiği bir dönemde artık Şebnem Ferah.



- Önceki albümlerinde çok keskin ve ağır bir tema oluyordu. Aşk genelde merkezdeydi, bazen de ölüm ve hayatla muhasebe... Bu ise fırtınalı bir dönemin albümü gibi gelmedi bana. Daha serinkanlı bir hal, kabullenmişlik var. Doğru mu?

- Doğru aslında. Ama o kabullenmişliğin daha bile erken başladığını düşünüyorum. Onları dile getirmek belki sonradan oluşmuş bir şeydir. Genelde şöyle zannedilir; bir albüm yapıyorsun, konserler veriyorsun, sonra, "Yeni bir albüm yapacağım," diyorsun çalışmaya başlıyorsun ve sanki o dönemde seni ne tetiklediyse onları kaleme alıyorsun. Halbuki hayatında 15 sene öncesinden ya da belki çocukluğundan beri sana ilham veren, aklında yer etmiş ama belki şimdi manasını kavrayabildiğin şeyler de oluyor. Yaşadıklarını ya da öğrendiklerini daha ayakların yere basarak ifade edebiliyorsun.



- Büyümek değil mi bu?

- Aynen öyle.



- Peki nasıl bir şeymiş büyümek?

(Alaycı bir ses tonuyla) Bir tarafım hep çocuk kaldığı için... (gülüyor). Ama gerçek bu. Ne kadar olgun, ağırbaşlı gözükürsem gözükeyim bir tarafım cayır cayır 13 yaşında bir çocuk.



- Sende hakikaten hassas, duygusal, sanki böyle hatıra defteri dolduran, mutlaka okulda platonik aşkı olan bir kız havası da var.

- (Gülüyor) Var.



- Nereden geliyor bu?

- Bilmiyorum, yapı. Aslında şundan kaynaklanıyor olabilir: Hayatta güzel şeylerin yanı sıra karşılaması çok zor şeyler de oluyor. Benim hayatımın bir dönemi bu açıdan sert geçti. Ailevi durumlarımız oldu, kayıplarımız oldu, öncesinde devam eden sağlık sorunlarımız vardı. Onlarla baş başayken sağlığını korumak için kendine içinde mutluluk bulabileceğin bir alan yaratıyorsun. Artık bu çocukça bir taraf oluşturmak mı, bir çeşit savunma mekanizması mı, bilmiyorum. Hayatımda her şeyin mahvolmuş olduğu zamanlarda bile, içimde, "Öyle mi? Hadiii!" demeye hazır bir taraf vardı. Belki o bir denge unsuru.



- Yakınların eğlenceli, neşeli yönünü iyi biliyordur herhalde.

- Tabii. Zaten yeni tanıştığım insanların ilk söylediği şeylerden biri, "Biz seni hep üzgün bilirdik," olur.



- 'Zuhal Olcay hüznü' vardır ya...

- (Gülüyor) Öyle bir tarafım da var, o ayrı konu. Yakınlarım için ise durum farklı. Ben hâlâ annemin küçük kızıyım. Hâlâ en çok bana güler. Onlar için çok normal. İnsanın her özelliğini anında başkalarına gösterebilmek gibi bir becerisi yok. Böyle bir şeye mecbur hissetmek gibi bir yatkınlığım da yok benim. Yakın çevreme karşı ne duvarım, ne filtrem vardır ama ben zaten laçka ilişkilerden hoşlanmam. Ne kadar samimi olursam olayım hâla işin içinde bir nezaket olsun isterim. O nezaket de küçük, tatlı bir mesafe getiriyor zaman zaman. Ben müzik yapıyorum onu paylaşmayı tercih ediyorum.



AKLIM TAMAMEN MÜZİKTEYDİ

- Kime çekmişsin? Annene mi, babana mı?

- İkisine de. Annem çok duygusal bir kadındır. Bütün duygusallığım ondan geliyordur eminim. Babam dünyanın en analitik zekâlı insanlarından biriydi. Muhtemelen her şeyi mantık sosu katarak değerlendirmem de ondan geliyordur.



- Sen ODTÜ Ekonomi'yi kazanmıştın değil mi?

- Evet.



- Sonra okulu bırakıp müziği seçmen de ikisinin resmi demek ki.

- Aynen. Ekonomiyi kazandığım zaman, "Hayatta bunu mu yapmak istiyorum?" diye hareket ettiğim bir dönem değildi. İlk bir buçuk dönem çok iyi bir öğrenciydim ama sonra bir gün sınıfta fark ettim ki, ohoo hoca konuşuyor benim aklım tamamen başka yerlerde. 'Nasıl İstanbul'a giderim? Nasıl müzik yaparım?' Çok kısa bir sürede gitmeye karar verdim. Hiç konuyu bulandırmadım, ailem dışında kimseye danışmadım. O kadar kuvvetli ve sorgulanmaz bir biçimde istiyordum ki bunu.



- Birlikte çalıştığın ekip yıllardır aynı. Müzikal anlamda da neredeyse hep aynı çizgide devam ettin. Değişiklikten hoşlanmıyor musun?

- Sevdiğim şeyi koruma taraftarıyım ama değişiklikten hoşlanmayan biri olduğumu söyleyemem. Söz konusu müzik yapmak olduğunda kiminle çalıştığım, o uzun stüdyo süreçlerini, turneleri kiminle geçirdiğim çok önemli oluyor. Sevdiğin, karşında senin kadar o sürece değer veren birilerini gördüğün zaman o iş taçlanmış oluyor. Ama bunu hayatın genel alanında yapmak imkânsız. Bu ülkede en zor şey sistem yaratmak. Eğer istikrardan ve gelişmeden söz edeceksek dün yapılandırdığın şeyi bozulmuş olarak bulmaman gerekiyor. Çünkü gelişmek, var olan bir şeyi tamamen silip yerine yeni bir şey koymak değil benim için. Bir şeylerin değerli kısmını muhafaza edip buna eklemeler yapmak. Ben hep dinlemeyi sevdiğim müziği yapmaya çalışıyorum.



- Stüdyo süreci de çok eğlenceli geçmiş...

- Evet. Stüdyoda çalışmayı çok seviyorum. Çok sevdiğim dostlarımla çok sevdiğim bir şeyi paylaşıyorum. Bazı şeyleri bir arada göğüslemenin, yeri geldiğinde sevinmenin ya da can sıkıntısı yaşamanın insana verdiği bir güven duygusu var ki, son zamanlarda çok azalan bir şey herkesin hayatında. Herkes çok güvensiz, sürekli, "Ne olacak acaba?" diye yaşanıyor. Oysa kendini güvende hissedebildiğin durumlarda her şey daha tatlı akıyor.



2009'DAN GERİYE KALANLAR

- 2009'da seni sarsan bir şey oldu mu?

- Ülke gündemini düşünürsem, 2009 zor bir yıldı. Bir sürü şeyin ilk kez dile getirilmeye başlandığı bir yıl oldu. Karmaşalar yaşayacağız bu dönemde ama bazı şeylerin yerine oturabilmesi için belki de önce her şeyi kaldırıp altının tozunu almak gerekiyor. Çok büyük acılar yaşayan insanlar var, bu kadar nazik bir konuyu onlara iyi anlatmak ve ondan sonra yapılandırmak gerekiyor. Her şeyin çözüme kavuşması en büyük dileğim. Diğer taraftan kişisel üzüntüm, Michael Jackson'ı kaybetmiş olmak. Çok üzüldüm gerçekten.



- Sevindiğin, hoşuna giden şey ne oldu?

- Albümüm çıktı, ona sevindim.



- Artık neleri geride bıraktın?

- Çok sabırsız biriydim bazı konularda. Öyle terbiye ettiğim taraflarım var ama bunu 2009'a bağlayamam. Kendimi daha az ciddiye alıyorum bir de. İşim ya da başkalarına karşı sorumluluklar söz konusuysa durum başka tabii. Ama bu da son bir yılda oluşmuş bir şey değil. Büyümek aslında belki de böyle bir şey. Ve bu halimden daha memnunum.



- Normalde seni magazin eklerinde hiç görmediğimiz kadar gördük 2009'da. N'oldu da böyle oldu?

- Beyoğlu'na çok gazeteci gelmesiyle alâkası var. Ben oraya neredeyse genç kızlığımdan itibaren giden, oralarda çalan biriyim. Gece hayatı olarak görmüyorum, eşimidostumu görüyorum orada, sahnede güzel müzik oluyor. Hala böyle şeylerle beslenen biriyim.



- İrkildin mi kendini gazetede görünce?

- Hoşlandığımı söyleyemem. Ama insan kendisi neyin ne olduğunu bilince çok üstünde durmuyor.



SON ZAMANLARDA...

Dinleyip de, "Vay canına!" dediği grup: Kings of Leon.

Beğendiği dizi: FlashForward. ("Ayrıca Lost fanıyım. Gün sayıyorum yeni bölümleri için.")

Okuduğu kitap: Kayıp Sembol-Dan Brown. ("Daha yeni başladım. Stüdyo döneminde ve öncesinde uzunca bir süre okumaya fırsatım olmadı.)

Şaşırdığı şey: "Çok değerli bir sürü özelliğimizi kaybettik. Çok hızlıca. Farkında bile değiliz. Bunun bu kadar hızlı olmasına ve hayat normal devam ediyormuş gibi davranmamıza çok şaşırıyorum. Klişe gibi geliyor kulağa ama anlatmak istediğim şey, 'Nasıl bu kadar çabuk oldu bunlar?'"



MELİS DANIŞMEND - SABAH
KAYNAK: http://www.sabah.com.tr/Ekler/Pazar/Guncel/2010/01/03/buyumek_aslinda_boyle_bir_sey

Etiketler: ,

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home