Şebnem Ferah'ın Röportajları

Salı, Ekim 31, 2006

ŞEBNEM FERAH İLE YENİ ALBÜMÜ ÜZERİNE...

Röportaj: ŞEBNEM FERAH İLE YENİ ALBÜMÜ ÜZERİNE...

Kaynak: showtvnet.com

Kiminle: tebesir.com



"Aşkı tanımlamaya çalışamam, bazı şeyleri kelimelerle anlatmak anlamını küçültmek gibi geliyor..."


Şarkıları ile hepimizin hayatında önemli bir yeri olan Türk Rock Müziğinin muhteşem sesi Şebnem Ferah ile hayatı ve iki yıl aradan sonra çıkardığı Can Kırıkları albümü hakkında Pasaj Müziğin teras katında sizler için konuştuk.


Şimdi; yirmi dakikalığına günün ve işlerin monotonluğuna ara vererek kendinize güzel bir ödül verin!


Koltuğunuza yaslanıp, kahvenizi yudumlarken; içimizde birşeyleri yeniden kıpırdatan, yaşadığımız ilişkileri ve hayatı yeniden düşündüren şarkıların mimarını ve son albümünü biraz da kendisinden dinleyin.


Şebnem Ferah; son albümündeki Sana Bilmediğin Bir Şey Söyleyemem şarkısında "Çamur mu sürmek istiyorsun başkasının duygularına, önce senin ellerin kirlenecek." diyor. Şebnem Ferah yaşamını ve son albümünü anlatırken önemli yaşam tavsiyelerinde bulunuyor, tecrübelerini paylaşıyor.


- Kendinize dışardan baktığınızda sanatçı kimliği ile değil de, sıradan biri olan Şebnem Ferah'ta ne görüyorsunuz? Nasıl birisi olduğunuzu söylerler özel hayatınızı paylaştıklarınız?

Doğrusu benim ''sanatçı kimliğim'' ve ''özel kimliğim'' diye iki ayrı kimliğim yok, ya da ikisi cok içiçe. Ben her seyden önce bir muzisyenim ve hayatımın her ani elbette ki bu gerceğin etrafında şekillenmekte. Dolayısıyla günlük hayatta neysem stüdyoda da, sahnede de oyum. Genellikle şarkılarımda yansıttığımdan daha eğlenceli ve sakin biri olduğumu söylerler ama şarkılar zaten ''anlık yoğun'' duyguların dışa vurumu olabiliyor, dolayısıyla; sanırım ben her duyguyu derinlemesine yaşamayı seven biriyim.


- Acılar insanı olgunlaştırır ve hayata bakış açısını değiştirir. Kimisi için onlarca yıllık bir çötüntü dönemi başlar ve toparlanamaz, kimisi de hayata küser; içe kapalı bir hayat sürmeye başlar. Kader sizden iki kisiyi aldı, ablanız Aycan Ferah'ı trafik kazasında ve babanız Ali Ferah'i da 17 Ağustos depreminde kaybettiniz? Bu kadar büyük iki acıdan sonra nasil toparlanabildiniz?

Ablamı trafik kazasında değil yıllarca süren rahatsızlığı sonucunda kaybettim. Babamı da tam 11 ay sonra. Aslında bu konular benim rahatlıkla konuşabildiğim, paylaşabildiğim konular değil yani insan ne yaparsa yapsın tam olarak toparlanamıyor belki de. Bir taraftan hayat devam ediyor ve siz de buna ergeç adapte oluyorsunuz ama diğer taraftan içinizde yarıklar oluşmuş oluyor, bunlar adeta bedeninizin ve duygularınızın yapısını değiştiriyor. Bir şeyler artık asla eskisi gibi olmayacak, bunu biliyorsunuz. Ama kabul etmekte zorlansak da ; karşılaşılması kaçınılmaz şeyler...Güçlü olmak zorundayız yoksa yaşayamayız, ben de elimden geldiği kadar öyle kalmaya çabalıyorum, hayata küsmek bir çözüm değil, aksine; insan her anını daha bir farkederek ve dolu yaşamaya çalışıyor, en azından ben öyle yapmaya çalışıyorum, bir de bazı günlük ufak şeylerin aslında ne kadar önemsiz olduğunu farketmenizi sağlıyor ki bence bu çok önemli, bazı şeylerin özünden uzaklaşmamak gerek diye düşümüyorum.


- Bu acılardan sonra hayat felsefeniz, Tanrı ve din konusundaki düşüncelerinizde ne gibi değişiklikler oldu?

Az önce de söylediğim gibi hayatın değerine birazcık daha yaklaşmış oluyorsunuz, bendeki en büyük etkisi bu oldu. Zaman zaman kabul etmekte çok zorlandığım da oluyor, olmuyor dersem yalan söylemiş olurum. Ama genel olarak inanç sistemimde büyük bir değişiklik yaptığını söyleyemem.


- Ailenizden birileriyle mi paylaşıyorsunuz evinizi? Evde kaldığınızda bos zamanlarınızda ve tek başınıza kaldığınızda neler yaparsınız? Çok yoğun birisisiniz mesleğiniz gereği, ileride aile kurup, çoluk çocuğa karışmayı düşünüyor musunuz?

Yalnız yaşıyorum.Yalnız yasamayı seviyorum. Evim benim kalem gibidir. Müzik çalışmalarımın büyük bir kısmını da evimde yapıyorum. Zaman zaman arkadaslarım gelir film seyrederiz, müzik dinleriz, sohbet ederiz, onlara yemek yapmaya bayılırım. Bazen de ailemle birlikte olurum. Müzik gerçekten benim hayatımın merkezi, dolayısıyla ileride bir aile kurar miyim bilmiyorum ama böyle şeyler sanırım pek planlayarak ya da düşünerek olmuyor.


- Aşkı nasıl tanımlıyorsunuz, aşk acısı cektiniz mi? Yaşadığınız bir ilişkiden sonra şarkı yazdınız mı? Hayatımda öyle biri oldu ki onunla yaşadıklarım ya da onun yaşattıkları olmasaydı Şebnem Ferah olmazdım ya da bu şarkıları yazamazdım dediğiniz biri var mı?

Aşkı tanımlamaya çalışamam, bazı şeyleri kelimelerle anlatmak anlamını küçültmek gibi geliyor bana. Aşka dair her türlü duyguyu; mutluluğu da , acıyı da yaşadım elbette. Şarkı yazarken de yaşadıklarınız duygularınıza büyük ölçüde şekil veriyor. Bir sürü tecrübenin insanın kişiliği üzerinde büyük etkileri olur elbette ama kimse icin o olmasaydı ben böyle olmazdım diyemem, insanın neler yapacagını her türlü dış etkenden önce kendisi belirler ve yaşadığınız her şeye , gercekte içeriği ne olursa olsun, kendi anlamlarınızı yüklersiniz ki bu da cok subjektif bir durumdur dolayısıyla baskalarının bana yaşattıklarından ziyade kendi yasamak istediklerim benim icin daha belirleyici artık.


- İnsan kendi ürettiği her eserde, yazdığı bir şarkıda hikayede, romanda; yaşadığı zaman dilimlerinde ve kendi içinde bir yolculuğa başlar, Şebnem Ferah bu yolculukta nerede ve kendisini keşfetti mi?

Ben zaten bugüne kadar yapmaya calıştığım her seyi ve bundan sonrakileri büyük bir yolculuğun parcaları olarak görüyorum, hiç bir zaman kısa vadeli planlarım olmamıştır, ''an''ın farkında olmak, olan bitenin idrakında olabilmek önemli şeylerdir ama bu anları uzun bir yolculuğun parçacıklari gibi görebildiğimizde her sey daha sağlıklı oluyor en azından kendim için.


- İlkokuldan bu yana hep müzikle uğraştınız, öğrenciler genelde iki işi aynı anda yürütemezler. Siz, lisede okurken müzikle uğraştınız ve ODTU Ekonomi bölümünü kazandınız, sonra oradan ayrılıp İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatını okudunuz, gercekten büyük başarı... İlk girişinizde ODTÜ Ekonomi bölümünü kazandığınızda neler hissettiniz?

Bazen keşke hiç üniversite sınavına girmeseydim ve direk müzikle ilgili yurt dışında eğitim alsaydım diye düşünürüm. ODTU'den de müziğe vakit ayırabilmek için ayrıldım, sonradan kazandığım İstanbul Üniversitesi de daha cok ailemin ''ne yapıyor bu kız'' diye düşünüp endişelenmelerini istemediğim icin başvurduğum bir yöntemdi ve söylediginiz gibi orayı bitirmedim. Çünkü müzik dışında herhangi bir şeye vakit ayırmak istemiyordum ve bu işi yapacaksam en azından kendimi daha cok eğitmem gerekiyordu. Bu da en az bir üniversiteye giderken günlük ayıracağınız kadar vakit ister, hatta ömür boyunca da sürer, her alan gibi... Dolayısıyla tüm konsantrasyonumu müziğe verdim ve sonrasında her şey doğal bir biçimde gelisti. Ancak bunlar benim seçimimdi , müzik yapmak istediğimden ''emin olduğum'' için bu kadar keskin dönüşler yapabildim. Genç arkadaslarıma tavsiyem daha 13-14 yaslarındayken ilgi alanlarını belirlemleri ve bu konuda kendilerini geliştirmeye çalışmalarıdır, yoksa sonradan mutsuz olabilirler. Hiç bir zaman da kaybedilmiş zaman değildir, insan her an; sonradan faydasını göreceği bir şeyler ögrenebilir, yeter ki algıları açık ve ön yargısız olsun.


- Nasıl gecti Üniversite yılları? Üniversite hayatınızda derslerden arta kalan zamanlarda neler yaptınız? Hatrınızda kalan bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

İyi bir ögrenciydim ve ders sırasında dersi dinlerdim ki sonradan çalışmak zorunda kalmayayım. Ama ikinci senenin sonlarına doğru bir gün bir baktım ki, baska bir amfiye, bir üst sınıfın alakasız bir dersine girmişim ve yarım saattir de farkında değilim, dalmışım, gitmişim...O günün aksamı odamda uyumadan önce karar verdim İstanbul'a gelmeye ve aynı hafta sonu da geldim. Çünkü zaten okuldan çıkar çıkmaz eve gelir ve odama kapanır günde 3-4 albümü; akşam olup da uyuyana kadar etüt ederdim, gitar calışırdım, şarkı söylerdim ve bunları hiç sıkılmadan ve de büyük bir disiplinle yapardım.



- Sizi ilk kesfeden Sezen Aksu ve Onno Tunc. Sezen Hanım ve rahmetli Onno Bey ile nasıl tanıştınız ve sonrasında neler oldu?

O zamanlar TRT'de kokteyl diye bir program yayınlanırdı, grubumla beraber (volvox) o programa katılmıştık. Tesadüfen o bölümü Sezen Aksu seyretmiş. Ertesi gün stüdyoya gittiğinde de ''dün akşam bir kız dinledim, hem gitar çalıyordu hem şarkı söylüyordu "kim bu kız?'' diye anlatıp beğendiğini söylemiş. O sırada onunla stüdyoda ses mühendisi olarak çalışan kişi de benim arkadaşımdı. ''İsterseniz ben sizi tanıştırırım '' demiş ve ben İstanbul'a geldikten sonra stüdyoya çağırdılar ve tanıştık. Onno Tunc'la beni Sezen Aksu tanıştırdı, yeni ve gençlere olanaklar tanıyacak, geniş bir vizyonu olan bir müzik yapım şirketi oluşumu içindeydiler ve album yapmamı önerdiler. Benim icin değerleri buyuktur. Gerisini az cok biliyorsunuz...


- Tecrübelere önem veren birisiniz ve hayatınızdan ilk yıllarından başlayarak bugüne gelmenizi sağlayan önemli birikimleriniz var. Peki tecrübeden yoksun kuru bir eğitimle başlayan müzik kariyerinin sürdürülebilirliği hakkinda ne düşünüyorsunuz?

Eğer bügün ülkemizde müzik endüstrisinde bir çöküş yaşanmaktaysa bunun en büyük sebebi tam da söylediğiniz gibi planlanarak yapılan albümlerdir. Bazı alanların gereklilikleri vardır, doktor hata yaparsa, hastasını kaybedebilir, mühendis hata yaparsa bina çökebilir ama müzik bunlara göre daha basit ve ''İsteyenin şansını deneyebileceği'' gibi bir alan gibi gözüktüğü için hiç bir donanımı ve hatta yeteneği olmayan insanlar da bu işi yapabiliyorlar. Bu sadece bizim ülkemize has bir şey degil dünyada da böyle. Normal de... Ancak gerçekte müziğin de tüm diğer alanlar gibi aslında bazı kesin gereklilikleri vardır, fakat ''zevk meselesi'' deyip kurtulabilme şansı sayesinde, her halde hiç bir dönem; bugün edildiği kadar suistimal edilmemişti. Bunda ülkemizin son 20-25 yıldır geçirdigi sosyal değişiklikler ve ekonomik yapının da etkisi büyük. Ama en önemlisi kültürel olarak yasadığımız doku kaybıdır. Bu doku kaybı yüzünden artık büyük bir çoğunluğun da standardının çok aşağılara düştüğünü üzülerek gözlemliyorum cünkü malesef alışmışız. Sözünü ettiğiniz albümler yüzünden artık insanların büyük bir çoğunluğu müziğe ve müzik yapan insanlara saygı duymak için bir sebep bulamıyorlar yani bu karşılıklı bir mesele. İki taraf da birbirini daha aşağı çekmek üzere tetiklemekte. Böyle albümler yapanlar belki bir süre için kısa günün karını yaşayabiliyorlardır ama ''neyi kaybettikleri'' konusunda azıcık fikirleri olsa; bir daha düşünürlerdi diye inanıyorum. Müziği size başkası yaptıramaz, içinizden fışkırması gerekir... Ve yaptığınız işte iyi olmalısınız , ancak bundan sonrası zevk meselesi olabilir.


- Müzikte zaten profesyonelsiniz, fakat müzikle ilgili ya da müzik dışında eğitimini almak istediğiniz bir konu var mı?

Öyle çok belirgin bir hobim ya da uğraşım yok ama fotoğraf çekmek konusunda bir şeyler öğrenmeyi arzu ederdim, belki ilerde bununla ilgili bir kursa katılabilirim.


- Şarkılarınızda derin bir hüzün var, bu hüznün kaynağı nedir? Şarkılarınız malzemesi somut yaşadıklarınız mı yoksa içinizden gelen hisler mi?

Somut olarak yaşadıklarımla hislerim zaten birbirinden çok bağımsız olamaz, elbette birbirlerini tetikliyorlar. Günlük hayatımda arkadaslarıma çok derdimi anlatan biri değilimdir, olumlu olmayı severim, iyi vakit geçirmeye gayret ederim, varsa; üzüntülerim hakkında çok konuşmam. Sanırım bu yüzden tek basıma kalıp yazmaya başladığım zaman hep bu içimde kalanlar çıkıyor, ki bu da çok normal dünyadaki şarkıların yarısından fazlası herhalde böyle bir ortak paydada buluşuyordur.


- Bu albümüzde ve geçmişteki albumlarinizde şarkıların akılda kalması için nakaratları yok, süreleri uzun ve gittikçe daha sert albümler yapıyorsunuz, tercihinizin bu yönde olmasının özel bir nedeni var mı?

Şarkılarımın nakaratları var, sadece genel olarak alışılmış gibi değiller. Bunda benim dinleyerek büyüdüğüm müzisyenlerin etkisi de çok büyük. Ben sektörün uygun gördüğü müzikleri yapanları dinleyerek büyümedim, inandığı müziği mükemmel bir şekilde hayata geçirebilen farklı farklı müzisyenleri dinleyerek büyüdüm. Az önce anlatmaya calıştığım şey de buydu, sanırım insanlar 4 satırdan ibaret şarkılara alışmışlar, benim şarkılarım uzun değil bence , olması gerektiği kadar aslında. Gelin görün ki bu benim doğrumdur ve herkesin doğrusu da kendisini ilgilendirir. Ama ben doğru olduğuna inanmadıgım bir şeyi insanların gözünün içine bakarak yapamam, yapmam. Giderek sertleşmek de yapay bir şekilde verilmiş bir karar değildir , şarkıların soundunu yine şarkıların en primitif halleri belli eder zaten. Ben her an; bir sonraki albümümde yalnızca bir piyano eşliğinde de şarkı söyleyebilirim , müzige yaklaşımım sertlik ya da yumuşaklık gibi şeylerin çok farklı bir yerinde. Bir şarkıyı milyon tane farklı biçimde düzenleyebilirsiniz asıl önemli olan taşıdığı tavırdır bence. Dolayısıyla sertlik ya da yumuşaklık benim enstrüman seslerinde aradığım bir şey değil, sadece piyanoyla söylediğiniz bir şarkı da; klasikleşmiş anlamda sound olarak olmasa da; çok sert olabilir bence. İfadeniz daha belirleyici oluyor genellikle. Tıpkı birinin hiç sesini yükseltmeden karşısındakine karşı en duymak istemeyeceği kelimeleri büyük bir soğuk kanlılıkla söyleyip canını acıtması gibi...


- Yeni ablümünüzün ismini Siz mi seçtiniz? Esinlendiğiniz biri ya da yaşadığınız bir olay var mı? Bu albumdeki şarkıları İstanbul'da mı yazdınız? Günün hangi saatlerinde ve nerelerde ilham periniz gelir? Albümdeki bütün şarkılar çok güzel ve hiçbiri birbirinden kopuk değil ve insanı kendisinin bile bilmediği yerlere götürüyor. Şarkıların hepsinin özel bir yeri vardır ama Can Kırıklarında'ki hangi şarkınızı dinlediğinizde çoşuyorsunuz ya da içinizden birşeyler gidiyor? Neden?

Çok teşekkür ederim, KELİMELER YETSE albümünden sonra şirkete benim adıma bir paket geldi, içinde bir kitap olduğunu anladım, hemen açtım. Kitabın adı Can Kırıklarıydı. Yazarı KARİN KARAKAŞLI içine küçük bir not yazıp hediye olarak göndermiş. Kitabı elime alır almaz şarkı adeta kafamda çalmaya başladı, bu ifadeden inanılmaz etkilendim. Daha sonra albüme ismini vermeye karar verince kendisini arayıp izin istedim, sanırım o da mutlu oldu. Acının bu kadar güzel ve derin ifade edildiğine daha önce rastlamamıştım. İLham perisine gelince, gelebilmesi için çok çalışmak gerektiğine inananlardanım. Yaklasik 7-8 ay boyunca eve adeta kapanır , sürekli notlar alır, kayıtlar yaparım. Daha cok geceleri çalışırım, ya da sabah cok erken kalkıp hemen çalışmaya başlarım. Zaten artık neredeyse 24 değil; 30 yada 32 saatlik periyotlardan oluşuyor günlerim. :) Bir album benim icin uzun bir şarkı gibidir dolayısıyla şarkıları birbirinden ayıramam.


- Can Kırıkları'ında güçlü ve insanlarla kavgası olan biri var. Yaşadıklarından dolayı içinde okyanus dolusu acı biriktirmiş ve onlardan cıkarımlarını cümlelere dökmüş biri.... Bizlere önerilerde de bulunuyor. Aşktan ziyade insani değerleri ön plana çıkarmışssınız. Böyle olması için özel bir çabanız oldu mu? Yoksa Can Kırıkları olgunluk döneminize denk geldiği için mi böyle bir albüm oldu?

Özel bir çabam olmadı , bu benim içinden geçtiğim sürecle alakalı sanırım. İnsan büyüdükçe; sadece kendisinin değil başkalarının hayatlarıyla da daha güclü bağlar kurabiliyor galiba. Kendini başkalarının yerine koymayı öğrenebiliyorsun. Benim insanların kendileriyle bir kavgam hic bir zaman olmadı, herkes farklıdır ve kıymetlidir ama cehaletle, ön yargıyla , sevgisizlikle, art niyetle, bilgisizlikle-- ki bunlar da bizlere ait özellikler-- pek iyi gecindigimi elbette soyleyemem... Elimden geldiği kadar bunları paylaştım.


- Şu sıralar okuduğunuz kitabın adı ve en çok dinlediğiniz albüm nedir? Kimleri okumaktan ve hangi albümleri dinlemekten hoşlanıyorsunuz?

Şu sıralar dijital kaleyi okuyorum. Aslında bu tür kitapları çok okumam ama gerçekten çok sürükleyici ve bu yüzden de benim icin dinlendirici, çünkü kafamı dağıtmış oluyorum. Aynı dönemi anlatan ama farklı taraflarca yazılmış tarih kitapları çok ilgimi ceker. Bir de psikoloji üzerine yazılmıs kitaplar ilgi alanıma girer. Eski grupların müziklerini biraz daha fazla seviyorum ve hiç sıkılmadan saatlerce dinleyebilirim.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home