Şebnem Ferah'ın Röportajları

Salı, Ekim 31, 2006

Pırıltı trip-hop......

Röportaj: Pırıltı trip-hop......

Kaynak: www.sebnemferahfan.com


Pırıltı Trip-hop, ska gibi müzik türleri, müzik jargonunun çok kullanılan kelimeleri arasına girmeden önce; thrash ve death metal dinleyenlerin, nispeten melodik olan heavy-metal dinleyenleri küçümsemediği zamanlarda, yani 80'li yılların sonunda, Bursa'da yapılan rock festivalinden dönenler, bir "kız metal grubu"ndan bahsediyorlardı. Grubun adı Volvox'tu; genel kanaat "hiç de fena olmadıkları" yönündeydi. Hele vokalistlerinin sesi "harbi iyi"ydi; neydi adı? 90'lı yılların başında, İstanbul'da konser vermeye başladıkları yıllarda, daha çok Volvox'un vokalisti olarak tanınan Şebnem Ferah, o yıllarda kendisiyle yapılan röportajlarda, "yurt dışına açılmak" istediklerinden bahsederdi de, o yıl sonra klipleri televizyonlarda sürekli yayınlanacak, yurtiçinde herkesçe tanınacak bir "isim" olmak istediğinden bahsetmezdi. Bakmayı bilen, gözlerinden okurdu belki. Bugünün genç gruplarını nasıl bulduğu sorulduğunda, bütün harçlıkların biriktirdiği, yılda ancak bir, iki kez sahneye çıkabildiği günlerden bahsediyor, "Şimdi bir grup on parça ezberleyip Kemancı'da çalabiliyor. Halbuki çok emek sarfetmeden iyi müzisyen olunmuyor" diyor Şebnem. Bu söylediklerine günümüzün genç müzisyenlerinin bir eleştirisinden çok, Şebnem ve kendisi gibi müzisyenleri şekillendiren "o yılların ruh halini" anlamak için bakmak daha faydalı olabilir. 80'li yıllarda genç olan kuşaktan bahsedilirken, birçok insanın aklına "80 sonrası, Özal döneminin apolitik gençliği" geliyor. O dönemde genç olanlar ise biraz farklı bir yerden bakıyor belki. Biraz gözü dışarıda bir kuşaktık biz. Ailelerimiz İngilizcemiz iyi olsun diye uğraştı. Yurtdışından gelen her şey iyiydi. İlk McDonalds açılmıştı. Türkiye'de çıkan neredeyse tüm yabancı kasetler biliniyordu; sevilen grupların kasedi çıkacak diye haftalarca bekleniyordu. Farklı olacaktık biz. Farklıydık. En azından öyle sanıyorduk. Radikal'in yaptığı bir röportajda Teoman da bahsetmişti "bugünün gençliğinde" aynı heyecanı görememekten. O heyecanın nasıl bir şey olduğunu hatırlamaya çalışırken, Pentagram grubunun gitaristi Hakan Utangaç'ın 1992 yılında Laneth dergisine anlattıkları geliyor akla. Müziğe ilk başladıkları yıllarda, kendisi ve grubun davulcusu Cenk Ünnü, Kasımpaşa'daki çingenelerden "kırık dökük" bir davul kiralamışlar. Cenk davulun başına ilk defa geçiyormuş. Ama oturmuş ve çalmaya başlamış ve o kadar iyi çalmış ki Hakan şok olmuş. Bursa'dan İstanbul'a geldiği yıllarda, Taksim Meydanı'nda, Kemancı'da, Sis'te çalan Şebnem'in gözlerindeki parıltı, işte biraz böyle bir heyecandan kaynaklanıyordu galiba... Öyle bir heyecan elbette ki, insanın gözlerine bir parıltı yerleştirmekten başka işlere de yarıyor. Müzik konusuna gelince Şebnem için "mükemmelliyetçi" kelimesini kullanmak sanırız yanlış olmaz. Yapmak istediği müzikten ödün vermemek, kendisine ait bir şeyler yapmak eskiden beri önem verdiği konular. İlk albümü "Kadın"ın kendi istediği şartlarda çıkabilmesi için çok bekledi. "Söz ve beste olarak başkalarından sıyrılacak bir albüm olsun istiyordum. Hayatım da bu oldu" diyor. Bu arada "Kadın"ın metal çevresinde o kadar hoş karşılanmadığını da belirtmek gerek. Pentagram grubuyla çıktığı bir konserde Şebnem'in albüm satışları uğruna kendi müziğinden feda ettiğini düşünen seyirci onu yuhaladı, sahneye şişeler uçtu. Halbuki "Kadın" albümü çıkarken yaptığı röportajlarda da, ağırlıklı olarak, içindeki müziği yapmaktan, dürüst olmaktan, samimi olmaktan bahsetmişti. "Kadın"dan iki buçuk yıl sonra yeni albümü "artık kısa cümleler kuruyorum"u tamamlayan Şebnem, eskisine oranla nerede durduğunu daha iyi biliyor, kendine daha çok güveniyormuş gibi görünüyor. Albümün müzik direktörü yine İskender Paydaş, Şebnem bu albümde de acele etmek istememiş, klavyeleri çalan Paydaş'ın yanısıra Pentagram'dan tanıdığımız Demir Demirkan (gitar) ve Tarkan Gözübüyük (bas gitar) ile huzurlu çalışabileceği dönemi beklemeyi tercih etmiş. "yorgun" hariç, albümdeki tüm parçaların besteleri ve sözleri Şebnem'e ait ("yorgun"u, Kurban grubundan Deniz Yılmaz yazıp bestelemiş.) Parçalar kendi duygularını yansıtsın diye uğraşmış. "Anlaşılmaya önem veriyorum" diyor. "Albümü aldıracak hit bir parça olsun diye düşünüyor musun?" sorusuna, "Asla. Albümü dürüst yapmakla çok ilgileniyorum. Dinleyiciler, içimden gelmeyeni hemen fark eder diye düşünüyorum" diyor. Daha sonra da müzik yaptığı için albüm yaptığını, albüm yapmak için müzik yapmadığını söylüyor. Albümdeki tüm parçaların da "içine sinmesi" gerekiyormuş. "Tüm parçalar bana süper gelmeli" diyor. Şebnem, albüm adının artık kendisini ifade etmek için "cır cır" konuşmak yerine daha "az ve öz" konuşmayı tercih etmesinden kaynaklandığını anlatıyor: "Bu albümde kendimi dinlemek istedim. Hayatımda kontrol edemediğim bazı değişiklikler oldu. Ben de bilincimi yükseltmek için her şeyi yaptım. Bunun sonucunda da kendimden daha memnunum. Kendimi çok daha iyi tanıyorum. Albümüme de bunları yansıtmaya çalıştım" diye anlatıyor. Görüşmemiz sürecinde "artık kısa cümleler kuruyorum" iki kez çalıyor. Şimdi ise sadece gerçekten samimi bulduğumuz, kendi yaşadıklarımızla ilişkilendireceğimiz, tekrar tekrar dinleyeceğimiz, önceki albüme yeterince benzeyen, ama yeterince farklı bir albüm olduğunu hatırlayabiliyoruz. Bunun üzerine, röportaj sonrasında bir hafta boyunca, eve en yakın müzik marketlere "Şebnem Ferah'ın son kasedi çıktı mı?" diye sorup duruyoruz. "Şimdi geldi" cevabını alınca hissettiğimiz heyecan bize 80'li yıllardaki halimizi hatırlatıyor.


yardımlarından dolayı alim turkalp'e tsk ederim j--asmine--

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home